11.0 TÜRKİYE AÇISINDAN HİDROLİK ENERJİNİN YERİ
Enerji talebinin yeteri
kadar yedekli bir arz ile karşılanmasında yerli kaynakların
katkısı büyük olmaktadır. Hidrolik enerjinin yeri ve
yenilebilir bir kaynak oluşu, çevre etkisindeki olumsuzlukların
azlığı, işletme ve bakım masraflarının düşüklüğü,
olabildiğince geliştirilmesini zorunlu hale getirmektedir. Türkiye'deki
su kaynaklarının kullanılmasına öncelik verilmesi bir ulusal
politika olarak benimsenmiştir. Bugüne kadar hidroelektrik
kurulu güçte önemli gelişmeler sağlanmış olsa da, yukarıda
açıklandığı gibi yeterli değildir. Hidroelektrik enerjini
geliştirilmesi yeni bir strateji ile ele alınmak zorundadır.
TEAŞ tarafından yapılan ENPEP ELECTRIC ve WASP III +
optimizasyon modelleri kullanılarak yapılan çalışmaya göre
hidroelektrik kurulu gücün 2005 yılında 17981MW, 2010 yılında
24935 MW, 2015 yılında 28806 MW ve 2020 yılında 29984 MW
olması gerekmektedir. Böylece 2020 yılında üretilecek
hidrolik enerji103715 GWh olacaktır. Diğer bölümde açıklanan
bu rapor için EOM modeli ile yapılan çalışmaya göre,
ekonomik hidroelektrik potansiyelinin tamamının 2023 yılında
kullanılır duruma getirilmesi için hidroelektrik kurulu gücün
2005 yılında 20824 MW, 2010 yılında 25565 MW, 2015 yılında
30628 MW, 2020 yılında 33186 MW ve 2023 yılında 35635 MW
olması gerekmektedir. Böylece 2023 yılında üretim 124721 GWh
'a çıkabilecektir. Önerilen üretim serisi aşağıda grafikte
gösterilmiştir ( Şekil-54 ).
Hidroelektrik santrallerin yapılması; inşaat işleri ve
elektro mekanik donanım kurulması olmak üzere iki ana bölümde
gerçekleştirilmektedir. Hidroelektrik santral inşaatı için
yerli teknoloji yeterli durumdadır. Ancak, küçük güçlü
elektro mekanik donanım için yerli olanak varken, orta ve büyük
güçlüler için bu olanak yeterli değildir. 50-250 MW güç
kademesi için yerli elektro mekanik sanayiinin desteklenerek
geliştirilmesi, hidroelektrik projelerin gerçekleştirilmesine
büyük kolaylık sağlayacaktır. Yerli elektro mekanik sanayi,
yabancı sermaye ve teknoloji transferinin katılımıyla geliştirilmelidir.
2001 yılında hidroelektrik kurulu gücün 12628,1 MW 'a,
ortalama yıllık üretiminde 45,5 TWh /yıl düzeyine ulaşması
beklenmektedir. Dünyadaki gelişime bakılınca, 21. yüzyılın
ilk çeyreğinde ekonomik hidroelektrik potansiyelin bugünkü düzeyini
aşmış biçimde tam değerlendirilmiş olması hedeflenmelidir.
Cumhuriyet 'in 100. yılına ekonomik hidroelektrik
potansiyelinin tamamı değerlendirilmiş olarak girebilmek için
her sene yaklaşık 1000 MW 'lık hidrolik proje gerçekleştirmek
gerekmektedir. Resmi raporlarda hidroelektrik santrallerin birim
kurulu güç için yatırım maliyetleri 800-1600 ABD $ / kW
olarak belirtilmektedir. Sağlıklı bir ekonomik değerlendirme
inşaat, hidromekanik ve elektro mekanik teçhizat, şalt tesisi,
iletim hattı, mühendislik ve organizasyon giderleri ile
hidroelektrik santral yapımı her yıl en az 1,6 milyar ABD $
yatırım istemektedir.
Hidroelektrik potansiyelin kullanımın geliştirilmesinde devlet
payını aşağıya çekici ve bu alana yerli+yabancı özel
sermayenin girmesini kolaylaştırıcı yasal ve yönetimsel düzenleme
hızla yapılmalıdır. Yapılacak hidroelektrik santrallerde
gecikme oluşması gibi gerekçelerle, devlet ağırlığının sürdürülmesi
istemleri ve görüşü dikkate alınması gibi gerekçelerle,
devlet ağırlığının sürdürülmesi istemleri ve görüşü
dikkate alınmamalıdır. Şimdiye kadar yapılan uygulamalar, en
büyük gecikmenin devlet yatırımcılığından kaynaklandığını
göstermiştir. Mevcut uygulama büyük güçlerde Devlet Su İşleri
(DSİ) tarafından santrallerin yapılması ve TEAŞ 'a
devredilmesi, küçük ve orta güçlerde sınırlı olarak Yap-İşlet-Devret
modelinin uygulanması biçimindedir.
Oysa tüm hidroelektrik santraller yerli+yabancı özel sektör işbirliği
ile kurulabilir. Türkiye'de büyük hidroelektrik projelerin bir
kısmı devlet eli ile tamamlanmış, kalanı da devlet ve bir ölçüde
özel sektör tarafından ele alınmış durumdadır. Devlet
eliyle kurulmuş ve kurulmakta olan, mülkiyet devlet elinde
bulunan hidroelektrik santrallerinin işletme haklarının bir
plan kapsamında özel sektöre devredilmesi, yeni kurulacak
santrallerin özel sektör eliyle kurulmasına öncelik ve olanak
tanınması temel politika olmalıdır. Bugünkü mevzuata göre,
özel sektör hidroelektrik santralleri yap-işlet-devret modeli
ile yapabilmektedir. Bu modele yeni bir işlerlik kazandırmak,
bu amaçla anayasal ve yasal düzenlemeler yapmak , hidrolik
santrallerin ekonomik ömrü boyunca yada belli süre için işletmeciye
tam bir mülkiyet hakkı tanımak gerekmektedir. Bu mülkiyet
hakkı süre bitiminde belli koşullarla yenilenmeli, kaynağın
kötü kullanılması durumunda süre bitmeden kaldırılabilmelidir.
Yeni bir strateji saptanırken projelerin büyüklüğü önemlidir.
Türkiye'nin işletmede olan altı büyük hidroelektrik santralının
(Atatürk, Karakaya, Keban, Altınkaya, Oymapınar, Hasan Uğurlu)
güçlerinin toplamı 7270 MW ve yıllık ortalama üretimleri
toplamı 26,7 TWh /yıl olup, kurulu gücün %72'sini ve ekonomik
hidroelektrik potansiyelinde %21,5'ini kapsamaktadır.
Türkiye'de inşaatına henüz geçilemeyen 360 proje kapsamında:
1000 MW 'dan büyük bir proje, 500 MW 'dan büyük 2 proje
bulunmaktadır. Bunların toplam güçleri 2253 MW 'dır. 250-500
MW güç kademesinde toplam gücü 3596,6 MW olan 11 proje vardır.
Hidroelektrik projelerin 300 adet ile büyük bir bölümü 10-100
MW arasında olup, toplam güçleri 8137,7 MW 'dır.Aşağıdaki
tabloda (Tablo-9) inşaatına henüz geçilemeyen toplam 360 adet
hidroelektrik projenin güç kademesine göre sınıflandırılması
verilmiştir.
2000-2025 döneminde özellikle orta ve küçük hidroelektrik
santrallerin yapımı ağırlık kazanacaktır. Bu kapsamda 100-1000
MW 'lık projeler ile 10-100 MW 'lık projeler kendilerine özgü
teknik ve ekonomik koşullar içinde ayrı değerlendirilmelidir.
Hidroelektrik santral gücü küçüldükçe genelde birim kurulu
güç başına maliyeti artmakta ise de, 5 MW 'dan küçük ucuza
mal olurken, 5-50 MW arasındaki santrallerin birim kurulu güç
başına yatırım maliyeti yüksek olmaktadır. Bu tür
santrallerin kurulmasında dünyada örnekleri olduğu gibi, çeşitli
yoldan sağlanabilecek devlet katkısı ile maliyetleri düşürerek
özel sektörü teşvik edici önlemler uygulanmalıdır. 20-250
MW güçlü santrallerin özel sektör tarafından yapımı
sorunlu gözükmemektedir. 250 MW 'dan büyük santrallerin
finansmanı büyük olduğundan, yine özel sektör elinden
gecikilmeden yapılmaları için çeşitli yollarla devlet desteği
sağlanabilir.
Hidroelektrik santraller pek çok ülkede puant yükü karşılamak
için kullanılır. Türkiye gibi su kaynakları zengin olan ülkelerde,
bir ölçüde sistemi besleyen baz santraller olarak kullanılmaları
olağandır. Ancak Türkiye'de puant talebinin karşılanması
sorunu vardır ve hidroelektrik santrallerin sürekli aşırı yüklenerek
çalıştırılması puant talebin karşılanmasında
olumsuzluklar yaratmaktadır. Puant yükün karşılanmasında
hidrolik enerjiden yararlanmak için "pompa depolamalı
hidroelektrik santraller" dönemine adıma atılmalıdır.
Pompalı depolamalı hidroelektrik santraller yüke uyabilmede
esneklik sağlama, yedek enerji tutabilme , güç faktörünün
iyileştirme frekans regülasyonu yapabilmek gibi avantajlar
getirmektedir. Pompa depolamalı hidroelektrik santraller
konusunda ABD ve batıda yapılan uygulamalar ekonomik çalışmaya
olanak tanıdıklarını kanıtlamıştır. Pompa depolamalı
hidroelektrik santrallerin dünyadaki durumuna bakıldığında
toplam 82804 MW kurulu güç ile 390 santralın işletme olduğu
ve yaklaşık 30000 MW kurulu güç ile 42 santralın da inşa
halinde bulundukları görülmektedir.
ABD'de 18000 MW, Japonya'da 17000 MW, İtalya'da 6500 MW,
Almanya'da 5700 MW, İspanyada 3000 MW kurulu güçte pompa
depolamalı santraller vardır. Bugün dünya genelinde pompa
depolamalı santrallere artan bir eğilim gözlenmektedir. Örneğin;
Çin 3400 MW, Japonya 9930 MW, Hindistan 2620 MW pompa depolamalı
santral inşa etmekte, Rusya gibi hidroelektrik potansiyeli
zengin bir ülkede bile pompa depolamalı santral planlanmaktadır.
Türkiye 'de de bu konuda TEAŞ ve DSİ işbirliği ile
fizibilite hazırlanması üzerinde uzlaşılmıştır.
Pompalama ile yüksek bir rezervuarda su depolama, mekanik enerji
depolama yöntemlerinden biridir. Barajlı hidroelektrik
santrallere uygulanmasında, baraj gölünün dışında ayrı
bir rezervuar depolama için kullanılmaktadır. Bu amaçla
normal koşulda türbinden ve santralden nehre atılan suyun (Kuyruk
suyunun) bir kısmı özel rezervuarlara pompalanmaktadır. Pompa
depolamalı hidroelektrik santral entegre bir sistem olup pompaj
için gerekli enerji santralın normal ünitelerinden sağlanmaktadır.
Normal koşullarda barajdan santralın türbinlerine baraj cebri
boruları ile su gelmesine karşın, pik yük için çalışma koşulunda
vanalarla komuta edilen depo cebri borularından yine aynı türbinlere
su gelmektedir. Tipik değerlerle pompa-motor ve türbin jeneratör
randımanları sırasıyla %88 ve %85'dir.Buna göre toplam randıman
(0,88)x (0,85) = 0,75 olduğundan, pik zaman dışındaki 4 kWh
harcanarak depolanacak enerji, pik yük anında 3 kWh olarak
yeniden üretilebilmektedir.
Yapılan uygulamalarda pompalı santrallerin depolama kapasitesi
daha çok 20-60 MWh olmasına karşın, 2 MWh'a kadar düşebilen
küçük ve 100 MWh'a kadar çıkabilen büyük depolarda vardır.
Pompalı santrallerin depolama kapasitesi, yatırım tutarı,
depolanan su için geniş emre amedelik (yararlanabilirlik), çevresel
etkiler ve sistemin toplam verimi gibi dört temel faktöre bağlıdır.
ABD'deki uygulamalara göre pompalı su depolama sistemlerinin
tesis maliyeti 16-26,5 ABD$/m3 sınırları arasındadır. Depo
rezervuar düşüşü 30m dolaylarında olmaktadır. Suyu 30 m düşü
yüksekliğine pompalamakla kazanılan potansiyel enerji 0,082
kWh/m3 kadardır. Buna göre 20000 kWh'lık bir deponun hacmi
250000 m3 ve 60000 kWh'lık deponun hacmide 750000 m3 dolaylarındadır.
Sisteme 40 yıllık ömür tanınarak amortisman hesaplanmaktadır.
Normal çalışma koşulunun dışında, pik yük anında bu
sistemle üretilecek enerjinin birim maliyeti 1,31-2,18 cent/kWh
olarak bildirilmektedir.
Pompa depolamalı sistemin devreye sokulmasındaki çabukluk, bu
sistemleri, enterkonnekte şebekeyi besleyen termik santrallerin
devreden çıkmasında yada yetersiz kalması sırasında ideal
bir çözüm aracı durumuna getirmektedir. Bu tür santraller
elektrik sisteminin işletme güvenirliliği sağlanmasına büyük
katkı yaptığından, çeşitli ülkelerde yaygınlaştıkları
görülmektedir. Türkiye'de 2000-2025 Döneminde pompalı
hidroelektrik santralleri kurulmasına girişilmeli ve ilk etapta
kurulu gücün %5'i kadar bir hedef seçilmelidir.
Hidroelektrik santrallerinin ekonomik ömrünün 50 yıl sayılmasına
karşın, bakım ve yenilemelerle ömrünün 75-100 olabileceği
görülmüştür. Bu nedenle, işletmede olan santrallerin bakım
ve yenilenmeleri, özel bir proje kapsamında ele alınmalıdır.
Mevcut santrallerin ünite güç ve verimlerini yükseltebilecek
rehabilitasyon çalışmaları bir an önce başlatılmalıdır.
Bakım ve rehabilitasyon çalışmalarının gerektirdiği mali
kaynak göz önünde tutulursa, hızlı ve etkili biçimde yapılabilmesi
için en iyi yöntem, hidroelektrik santrallerin işletme haklarının
bir an önce özel sektöre devredilmesidir.
Şekil-54
12.0 ENERJİ SİSTEMLERİNİN
ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Özet: Sanayileşme, ekonomik ve sosyal hayatın en önde
gelen unsurlarından biri haline gelmiştir.Kişi başına tüketilen
enerji ülkelerin gelişmişlik seviyelerinin saptanmasında önemli
bir kriter olarak ele alınmaktadır. Ülkeler enerji tüketirken
bu enerjiyi çevreye zarar vermeden üretme çabasında olmalıdırlar.Bu
çalışmada başlıca üretim sistemlerinden olan hidroelektrik
santrallerinin çevreye olan etkileri incelenmiştir.
12.1 Giriş:
Çevre, canlıların yaşadığı bir yer olup onların
ayrılmaz bir parçası olarak tanımlanmaktadır.Yaşam alanları
ile enerji üretimi, iletimi ve tüketimi arasında olumlu yada
olumsuz bir ilişki her zaman için olmuştur.
Enerji üretildikten sonra tüketileceği son noktaya
ulaşıncaya kadar doğal çevrenin iklim, toprak topografya,
ormanlar, flora ve hayvan topluluklarını olumsuz yönde
etkilemiştir.Meydana gelen kirli çevrede hayvanlar ve insanlar
için yaşam güçleşmiştir.Üretilen yüksek enerjinin meydana
getirdiği maliyeti de yüksek olmuştur.Bu maliyetin büyük bir
kısmı çevrenin temizlenip yaşanılabilir hale getirilmesi için
kullanılacaktır.Bu çalışmada üretim sistemleri ele alınmış
ve yaşam alanları üzerinde meydana getirdiği ve getirmekte
olduğu olumlu ve olumsuz etkiler incelenmiştir.
12.2 Enerji Üretimi İle Çevre-İklim İlişkisi:
İnsan faaliyetlerini etkileyen faktörlerin başında
iklim gelmektedir.İnsan davranışları, psikolojisi iklimden
etkilenmektedir.Elektrik enerjisi üretim aşamasında kullanılan
teknikler iklim koşullarını etkilemektedir.Üretim tekniğine
göre iklim etkilenmesi farklı boyutlarda gerçekleşmektedir.Örneğin
termik santrallerin baca artıkları ile atmosfere salınan CO2,so2
vb. gazlar kimyasal olarak iklimi etkiler.Bunun dışında da diğer
üretim tekniklerinde iklim etkilenmesi söz konusudur.Ayrıca bu
etkilenme yalnızca iklim ile sınırlı değildir.Üretim
kaynakları yönünden en tehlikeli olan jeotermal enerji hava
kirliliğine neden olabilecek en önemli kirletici olarak
atmosfere amonyak, borik asit, partiküller ve bazı radyoaktif
elementler salmaktadır.İklim değişiminin sonucu olarak da tarımsal
üretim, toprağın kalitesi ve insan etkilenmektedir.
12.3 Üretim Sistemlerinin Çevre Üzerine Etkileri:
Bu çalışmada üretim sistemi olarak hidroelektrik
santralleri, ele alınmıştır.
Hidroelektrik Santrallerin Etkisi:
Hidroelektrik santrallerin etkilerini üç temel başlık
altında toplayabiliriz.
12.3.1 Hidroelektrik Santrallerin Fiziksel Çevreye Etkileri:
Hidroelektrik santralın su haznesi genelde doğada bir
değişikliğe neden olmaktadır.Bunlar; akarsu akış düzeninin
değişmesi, baraj göllerinin büyük alanları sular altında bırakması
ve yer altı su seviyelerinin yükselmesi olarak sıralanabilir.Fiziksel
çevre etkilerinin örnekleri dünyada mevcuttur.Örneğin Mısır'da
Asuan barajının kurulması ile oluşan Nasır gölünün 1970 yılına
kadar 160 milyar metre küp su toplaması gerekiyordu.Fakat halen
bunun yarısına ancak ulaşılabilmiştir.Belki de hedeflenen düzeye
hiçbir zaman ulaşamayacaktır.Buharlaşama yoluyla yılda
ortalama 15 milyar metreküp su kaybı olmaktadır.
12.3.2 Hidroelektrik Santrallerin Biyolojik Çevreye Etkileri:
Baraj gölünden yararlanılarak su yapılması da amaçlanmaktadır.Fakat
bunun önemli bir sonucu olarak su temelli bulaşıcı hastalıklar
yaygınlaşabilmektedir.Bazı durumlarda sulama amacını içeren
projelerde besin maddesi üretimini azaltacak sonuçlarda ortaya
çıkmaktadır.Bu sorunlar tuzluluk ve alkalinite yüzünde
toprak veriminin azalması, sonuç olarak da iyi nitelikli
toprakların kaybına neden olmaktadır.Bu tür sonuçlar
Pakistan, Meksika, Afganistan,Suriye ve Irakta görülmüştür.
12.3.3 Hidroelektrik Santrallerin Sosyal Çevreye Etkileri:
Hidroelektrik santrallerin sosyal çevreye etkileri doğrudan
veya fiziksel ve biyolojik etkileri sonucu dolaylı olarak ortaya
çıkmaktadır.Bu tür etkiler olumlu veya olumsuz etkilerdir.Bazı
baraj gölleri çevreyi yeşillendirmeye katkıda
bulunabilmektedir..
Bununla birlikte baraj gölünün altında kalan verimli
topraklar, ormanlar, köyler ve tarihi eserler büyük bir kayba
neden olmaktadır.Verimli arazileri baraj gölünün altında
kalan insanlar göçe zorlanmakta, baraj gölü altında kalan
arazilerine karşılık daha verimsiz araziler verilmektedir.
Bunu dünyada örneklerine rastlamak mümkündür.1964 yılında
Gana'da yapılan Volta barajı ülkenin en verimli topraklarını
yok etmiş ve 90 bin kişinin yer değiştirmesine neden olmuştur.Ayrıca
Türkiye'de Keban barajı da 30 bin kişinin yer değiştirmesine
neden olmuştur.
12.4 Elektrik ve Manyetik Alanların İnsan sağlığına
Etkileri:
Endüstrileşme ve elektrikifikasyonun gelişimi
sonucunda, tüm frekanslarda yüksek değerlerdeki
elektromanyetik (EM) alanlara insanların, hayvanların ve çevrenin
maruziyeti sonucunu ortaya çıkarmıştır.Bu elektriksel çevre
değişimine en önemli katkıda bulunan öğelerden biri
elektrik güç üretimi ve iletim sistemlerinin büyümesi ile
ilgili teknolojik gelişmelerdir. Buna ilaveten, genellikle
insanlar tarafından, EM alan üreten cihazların kullanımı
toplumun her kesiminde artmıştır.EM alanlar, genellikle
biyolojik etkilerine kolayca engel olunamayacağını araştırmalar
göstermiştir, bunun nedeni de alanların farkına varılamamasıdır.
12.5 ELF Elektrik ve Manyetik Alanların Biyolojik Etkileri:
Bugün ELF EM alanlarının biyolojik etkilere neden
olduğu açık olarak bilinmektedir.Bu etkiler için esaslar ve
etkileşim mekanizmalarını oluşturan unsurlarda büyük
miktarlarda bilinmeyen mevcuttur.ELF biyolojik etkileri üzerine
yürütülen araştırmalar; insan üzerine çalışmalar (öncelikle
Epidemiyolojik), hayvan deneyleri ve hücrelerle ilgili (mekanizma)
çalışmaları olarak birkaç seviyede düzenlenmiştir.Biyolojik
araştırmaların çoğunun hücre sistemleri ve hayvan modelleri
ile yürütülmesi daha uygun ve etkili olmaktadır. Elektrik
alana maruz kalan hayvanlarda ve modellerde bir kısa devre akımı
indüklenir. Bu akımların seviyeleri aşağıdaki tabloda (Tablo-12)
görülmektedir.
Burada; f, Hz olarak frekans, W türlerin gram olarak ağırlığı,
E0 ortalama V/m olarak elektrik alan şiddetidir.
12.6 Sonuç:
Elektrik enerjisi üretim kaynaklarından olan termik ve
nükleer santrallerin çevre üzerindeki potansiyel olarak bilim
adamları tarafından titizlikle incelenmektedir.Ancak ülkemizde
henüz az bir kısmı kullanılan su gücünün çevreye
olabilecek olumsuz etkileri üzerini yeteri kadar araştırma yapılmamaktadır.Hidrolik
enerjinin kaynaklarının geliştirilmesinin ekonomik, sosyal ve
çevresel sonuçları çok boyutları olmaktadır.Farklılaşan
sosyal ve ekonomik şartlar, projenin yapımı sırasında önemsenmeyen
sakıncaların ileride büyük sorunlar ortaya çıkarmasına
neden olabilir.
Nükleer enerjiden yararlanarak kurulan santraller Türkiye'de
planlama aşamasında olduğundan dolayı bu enerji kaynağına açık
ve büyük bir tepki Türk kamuoyunda oluşmamıştır.Fakat özellikle
Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da mevcut nükleer santrallerin çevreye
olumsuz etkilerinden dolayı büyük bir kamuoyu tepkisi
mevcuttur.Çevreci gruplar bu konuda yoğun bir çalışma
yapmaktadır.
Rüzgar enerjisi, yenilebilir enerji kaynakları gibi insanlığın
gelecekte büyük ölçüde kullanmayı planladığı çevre
dostu bir enerji kaynağıdır.Yeni enerji kaynakları arayışında
çalışmalarının öncelik kazanmasının başlıca nedeni, tükenmez
ve temiz olmasının yanında ekonomik kriterlere dayanmasıdır.
Özellikle iletim hatları ve elektrikli cihazların insan üzerindeki
etkilerine medyada dikkat çekilmektedir.Böylece toplumda bilinçlenme
artmaktadır.İletim hatlarının ve elektrikli cihazların
yayacağı elektrik ve manyetik alanlardan korunmak veya etkiyi
minimuma indirmek için çalışmaların yoğunlaştırılması
gerekmektedir.
TÜRLER |
AKIM (µA) |
insan |
5,0 x 10 f.w EO |
at |
8,5 x 10 f.w EO |
inek |
8,6 x 10 f.w EO |
domuz |
7,7x 10 f.w EO |
yaban domuzu |
4,2 x10 f.w EO |
fare |
4,0 x 10 f.w EO |
Tablo-12